14 Ağustos 2008 Perşembe

I Love You Hagi

Sezonu açıyoruz.

İlk resmi maç için Yaşlı Ali Sami Yen'e doğru yola çıkmışım. Tarihe tanıklık edeceğiz. Stadın göreceği 100. Avrupa Kupası maçıymış. Yaşlandı; ömrünün sonuna geldi artık zaten. Göreceği son Avrupa maçlarıdır bunlar. Endüstri Dönemi'ne geçmiş kulüp. Turgut Özal diyordu ya bir ara..."Çağ atlamış". Mahallendeki stada yürüyerek gidip eski koltuğuna oturmak olmayacak artık. Metroya binip, devasa bir makineye benzeyen parlak, yeni bir stada gidilecek.
Her şeyiyle Endüstri Dönemi'ne ait olan stada...ismiyle de cismiyle de.

Maçın başlamasına bir saat kala yerimi alıyorum. Eski Açık'tayım. Bugün rakip takım taraftarıyla yan yanayım yani. Bakalım Romenler neler yapacak diye de düşünerek gelmişim stada ama, sayıca pek fazla değiller...Bilmiyorum, anlamıyorum, sanki daha çok ilgi gösterebilirlerdi. Bakalım neler olacak, göreceğiz.

Başlama düdüğüne 45 dakika kala takımlar ısınmak için sahaya çıkar. Sahaya çıkıldığı anda, taraftarın oyuncuları tribüne çağırma ritüeli başlar. Galatasaray taraftarının kimleri hangi sırayla çağıracağı önemlidir. Oradan nabız tutabilirsiniz.

Ama ondan önce Steaua Bükreş takımının selamı var. İlk defa, ısınmaya çıktığı anda orta sahada toplanıp Ali Sami Yen tribünlerini selamlayan bir rakip görüyorum. Onlar buraya özel bir gün yaşadıklarını bilerek, ve onu bize de yaşatmak için gelmişler.
Her ne kadar bizde o duyarlılık olmasa da.

Evet devam...Tribünlerin sıralamasında bugün birinci Kaleci Aykut. İki Arda Turan, üç Servet Çetin.

Isınmalar tamamlanıyor, kadrolar belli, okunuyor. Servet Çetin sahada...Emre Aşık sahada...Emre Güngör de sahada...ve Fernando Meira da sahada! A-ha diyorum. Akşama doğru basının yaptığı istihbarat doğru çıktı. Fernando Meira orta sahada oynayacak bugün. Bu mevkinin onun oynayabildiği mevkilerden biri olduğunu biliyoruz. Ayhan hala hazır değil demek ki. Bu durum sezon boyunca Ayhan-Linderoth-Mehmet Topal mevkisinde eksiklik oluştuğu zaman neler olabileceği hakkında da bir fikir veriyor.

Maçın başlamasına beş dakika var. Taraftar "I Love You Hagi"yi kopartıyor bir anda. Hagi Numaralı Alt'ta görünüyor. Aşağı inip taraftarı selamlıyor. Tribünlere de çağırılıyor ama o saatten sonra nasıl gelsin, selamını verip çekilecek. Bu maçtaki Hagi töreninin çok sönük geçtiğini düşünüyorum o anda. Ben yokken bir şeyler yapıldıysa bilemem. Bana kalsa UEFA'dan özel izin alıp başlama vuruşunu Hagi'ye yaptırmaya kadar vardırırdım işi. Galatasaray ile Steaua Bükreş maç yapıyor. Tribünde Hagi, ne demek! Belgesel gibi bir olay. İdrak edebilmek için oturup bir özel olarak düşünmek lazım, o derecede enteresan.

Başlıyor maç, yeni Galatasaray sahada. Rakibi yeterince tanımıyoruz. Sadece iyi takım olduğunu biliyoruz; bilmesek bile, öyle olması gerektiğini düşünürdük zaten.
Teorik olarak Galatasaray'dan daha hazırlar, çünkü sezonları başlamış, lig maçı yapıp gelmişler buraya. Bu pratiğe de dökülecek mi onu göreceğiz. Galatasaray'ın hazır olmadığı belli ama. Hazır olsa maç başlar başlamaz ayağını yere basar, sahaya yerleşir oynamaya başlardı.

Beş dakika geçiyor, görünürde bir şey yok daha. Bir anda yan tarafta Steaua Bükreş taraftarı meşaleleri çıkarıyor. Bir - iki - üç, meşaleler yanıyor coşku başlıyor yanda.
"A ha meşale yaktılar" sesleri tribünde; kafamı çevirip bir onlara bakıyorum, dönüp bir sahaya bakıyorum, Aykut önündeki adama çarptırmış topu, top havalanmış, içeride!
1-0
Yan taraf bir anda kendini elinde meşalelerle gol sevinci yaparken buluyor!

Santra yapılıyor, Galatasaray taraftarını ateşlemiş bu durum, coşku katlanarak artmış tribünde...artmış...artmış...artmış...takım sahaya yayılıp alanı adamakıllı kullanamamakta ısrarlı ama...Rakibin yandan kullandığı bir taç atışı, savunmada bir uyku hali, tık! bir dokunuş...
2-0

* * *

Dakika 10.

* * *

Eski Açık Misafir Tribünü artık kaynayan bir kazan. Oranın susması artık mümkün değil. Susması için hiçbir sebep de yok. Sen 3 tane atsan sebep yine yok.

...ve gökyüzünden Ali Sami Yen'in orta noktasına inen kocaman bir soru işareti. Karşıdaki tribünü göremiyorum onun yüzünden; o kadar büyük.

Golün anonsu yapılıyor.
O an fark ediyorum ki, ilk golün anonsu yapılmamış.
Şaşkınlık bu seviyede.

Taraftar "Başarılar gelir geçer..." tezahüratına başlıyor. Bu olacak şey değil. Şampiyonlar Ligi'ne yürüyecek bir takıma 10. dakikada bu yapılmaz.
Taraftar da hazır değil.

* * *

Maça dönüş.

Bir süre oynanınca oyun, görülüyor ki, Galatasaray'ın iyi yapabildiği bir şey var. Hücuma çıkarken hızlı yan paslarla karşıdaki rakibin hem tek tek, hem de takım halinde dengesini bozmak. Bunu çalışmışlar ve yapabiliyorlar. Oyun içinde ne kadar uzun süre becerebileceklerini göreceğiz ama, becerebildikleri oranda da rakip kaleye verimli bir şekilde yaklaşabildikleri ortada. Bu yaklaşma, yavaş yavaş / gelişigüzel yan paslarla yaklaşmaktan farklı bir yaklaşma.

Bunun uygulamasını yapmaya başladıkları dakikadan itibaren rakibi sıkıntıya soktuklarını görüyoruz. Bir gol geliyor...30. dakikadan itibaren tempoyu artırarak devam ediyor bu uygulama ve devrenin sonuna kadar sürüyor.

Devre: Galatasaray 1 - Steaua Bükreş 2

* * *

İkinci devre aynı anlayışla başlıyor. Buna oyuncuların bireysel hırsı ve isteği de eklenmiş. Kısa bir süre sonra ikinci gol geliyor.

Galatasaray 2 - Steaua Bükreş 2

* * *

İkinci golden sonra oyun aynı şekilde devam edebilse, Galatasaray'ın golleri de devam edebilecekmiş gibi bir görüntü var, fakat bu olamıyor. Steaua Bükreş de yetenekli oyuncularını ortaya koyuyor, topu gerektiğinde çok iyi saklıyor, sakladığı topları hızlı hücumlara dönüştürmeyi de başarabiliyor ve oyunu dengeliyor. Oyunun son bölümlerinde Galatasaray hem sahaya yayılış hem de fiziksel güç açısından oyundan düşüyor, Bükreş girdiği birkaç pozisyonu değerlendiremiyor, ve beraberliğe bağlanıyor maç.

Sonuç, Galatasaray 2 - Steaua Bükreş 2

Bükreş taraftarının coşkusunu izleyerek Eski Açık'ı boşaltıyoruz.

* * *

Şimdi; Galatasaray'ın yapabildiği bir şey var dedim; bu, hızlı yan paslarla rakibin dengesini bozmaya çalışmak. Yapamadığı şey, bir bütün halinde savunma ve hücum yapmak, istikrarlı ve dengeli bir pres uygulamak ve kanatları iyi kullanmak.
Sahada sürekli yalnız adamlar yaratıyor Galatasaray'ın oyunu. Kanattaki adamlar yalnız. Ortadaki tek forvet yalnız, geride rakibi karşılayan sağ bek - sol bek yalnız...1 futbol takımı değil, 11 futbol oyuncusu gibi. Nonda'yı bu düzende özellikle kutlamak lazım. 90 dakika tek başına savaşarak 2 tane gol çıkardı.

Steaua Bükreş'te yardımlaşma çok daha iyi. Onların da çalışıp yapabildiği şeyler var. Bu maçta ilk yarıda en çok denedikleri şey, geriden uzun toplarla ilerideki hücum oyuncusunu oyuna sokup tehdit oluşturmak.
Rakibi karşılarken ise, presi ve alan daraltarak oyunu kontrol etmeyi Galatasaray'dan daha iyi uyguluyorlar.
Galatasaray'ın savunmadan topla çıkmaya çalışırken sahanın hiçbir yerinde boşluk bulamadığı için topla beraber geri dörtlüde hapsolduğu çok oldu bu maçta.

İki takımın hücum yönlerini karşı karşıya koyduğumda ise, Galatasaray'ın rakibi karşısına alıp oyunu sete oturtma yeteneğinin Steaua Bükreş'e göre daha iyi olduğunu ve attığı gollerin de Steaua Bükreş'in attığı gollere göre daha değerli olduğunu söyleyebiliyorum...

...fakat, bunda tabi ki oyunun gidişatının da çok etkisi var. Maçın başında öne geçtiği ve zaten deplasmanda olduğu için, Steaua Bükreş'in, oyunun savunma yönünü ön plana çıkarması gayet doğal.
Rövanşta durum tam tersine döndüğünde, Steaua Bükreş takımının bugün göstermediği bazı yeteneklerinin de ortaya serildiğini görebiliriz.

* * *

Gelecekte ne olacağını bugünden görmeye çalışmak gereksiz bir çabadır. İki takım o güne kadar ikişer hafta daha çalışmış olacaklar ve son derece çetin bir mücadele daha ortaya koyacaklar.

Bu eşleşmenin, eşleşmelerin en çetinlerinden olduğu zaten tahtaya yazıldığı an belliydi.

* * *

O soru işareti hala duruyordu stadın üstünde ben çıkarken.
Onu oradan alıp Florya'ya götürmüşlerdir.
Biraz sıkı çalışıp küçültsünler onu, yoksa Bükreş'e giderken uçağa sığmaz o.

Airbus A380'le gitmek zorunda kalırlar Romanya'ya.










1 yorum:

TheMISFIT dedi ki...

Son bir şey var. Maç sonu kutlamayı bitirirken, Steaua Bükreş taraftarı bize dönüp CİM BOM BOM - CİM BOM BOM dedi gibi geldi bana. Ama net olarak anlayamadığım ve şaşkınlıktan dolayı emin olamadığım için yazının içine koyamadım.

Verilen cevap "Fuck You Bükreş" olduğu için de hepten abondone oldum, etrafıma da soramadım, canım da sıkkındı zaten.

Keşke o an orada olan biri buraya gelip okusa ve not bıraksa da, konuşsak.