30 Ağustos 2008 Cumartesi

Galatasaray Anonim Şirketi

Gündemdışı, ama şahsi gündemimde uzun süredir önlerde bulunan bir olay.

UEFA nezdinde Galatasaray'ın adı "Galatasaray AŞ" oldu.

FC Steaua Bucureşti - Galatasaray AŞ

Ne oldu, "Galatasaray SK"yi kaybettik. Adımız "Spor Kulübü"nden "Anonim Şirketi"ne döndü yani.

Aslında "Ali Sami Yen Stadyumu"ndan "Türk Telekom Stadyumu"na dönüşle arasında bir mantık birliği düşünülebilir.

Enteresan.

Ama Galatasaray SK iyiydi sanki. Şart mıydı bilmiyorum.

26 Ağustos 2008 Salı

Yorumsuz...


Fazla yoruma gerek var mı bilmiyorum.

Bekleyelim, izleyelim ve görelim.

Milan Baros, 27 - 30 yaşları arasında Galatasaray'da oynayacak.

* * *

Taraftar gözlüğüyle baktığımda, evet, bu kadro artık yaşlı Ali Sami Yen'e sığmamaya başladı.

Bir de maya tutarsa, hepten taşacak kabından.

Kabın büyüğü de hazırlanıyor...

Bekliyoruz.

25 Ağustos 2008 Pazartesi

"Bende kafa soğuk"


25 Ağustos, Galatasaray'ın Avrupa Süper Kupası'nı kazanmasının yıldönümü.

Güzel bir pastanın üzerindeki kremadır. Tatlı bir anıdır.

Bize başka bir şeyi hatırlatsın da, daha anlamlı bir şekilde anmış olalım...

Ali Kırca bir programında Hagi'ye sormuştu, demişti ki "Bu kadar büyük işleri nasıl yapıyorsun, bu başarının bir sırrı var mıdır?"

Hagi'nin cevabı şuydu:

"Bende kafa soğuk"

...

O kadar güzel ifade etmişti ki.

* * *

Soğukkanlı olmak. Soğukkanlı olmanın kendine güvenmekten geçmesi, kendine güvenmenin de çok ama çok çalışmaktan geçmesi.

İşte bunu hatırlayalım, bize yeter.

90 Dakika'ya ne oldu?


NTV'de geçen hafta pazartesi günü öğlen saatlerine kadar hala 90 Dakika'nın tanıtımları döndürülüyordu.

Akşamüstü birden Ercan Taner - Hakan Ünsal - Sergen Yalçın'lı Futbol Zirvesi programı ortaya çıkarıldı ve akşam o yayınlandı.

Bu haftadan itibaren 90 Dakika'nın artık sözü de kalmadı ve Futbol Zirvesi programı NTV'nin pazartesi akşamlarına yerleşmiş oldu.

...veya oldu mu? 90 Dakika'ya ne oldu? 90 Dakika sessiz sedasız biter mi?

24 Ağustos 2008 Pazar

0 YTL


Galatasaray - Denizlispor maçı için stada girmek üzere Ali Sami Yen Stadı Yeni Açık Tribün girişinin önünde kuyrukta bekliyorum.

Önümde iki vatandaş, telaşla sağa sola birşeyler soruyor, ellerindeki biletleri inceliyorlar.

Aradan kafamı uzattım sordum, "Nedir, ne oluyor?"

"Bu biletler şu yolun karşısında bir adamdan aldık..."

"Karaborsadan aldınız yani..."

"...evet. Bu bilet nasıl bilettir ama dolandırıldık mı ne yaptık, 50 lirayı da verdik ama giremezsek..."

Baktım, biletin üzerinde "Hediyedir Para ile Satılamaz" yazıyor, Bilet Fiyatı da 0 YTL

Bunun dışında benim elimdeki Biletix'ten alınmış biletten bir farkı yok, hologramına kadar gerçek.

"Girersiniz" dedim, "Bi' şey olmaz."

Girdiler.

* * *

Nedir bu işin aslı keşke bir öğrensek. Biz mi safız da etrafta olan bitenden haberimiz yok..?

Kalecinin Penaltı Tekniği


Biraz zaman geçti üzerinden ama, bazen bir şeyi soğuduktan sonra konuşmak da iyidir, tozun toprağın içinde kalmaz, daha rahat görünür.

Türkiye - Hırvatistan EURO 2008 Çeyrek Final maçından sonra, hani penaltılara kalan ve bizim takım bütün atışları gole çevirirken Hırvat oyuncuların iki penaltıyı dışarı gönderdiği, üçüncü penaltılarını da Rüştü'nün kurtarmasıyla Hırvatistan takımını elediğimiz ve Yarı Finale çıktığımız maçtan sonra, Hırvatistan teknik direktörü Slaven Bilic'in BBC'ye verdiği röportajı izlemiştim.

Genelde beylik şeyler söylemişti, çok önemli değil, fakat söylediği bir şey dikkat çekiciydi, bunun o röportajın içinden çekilip bir kenara yazılması lazımdı, en azından sıradan futbolseverin sahada neler olup bittiğini ve oyuncuların bireysel tekniklerinin arkasındaki derinliği daha iyi kavraması açısından.

Dedi ki, "...fakat Türk kaleci penaltılarda iyiydi, her ne kadar atışları kurtarmamış da olsa, bizim oyuncularımız vururken en son ana kadar hiç kıpırdamadan bekledi, oyuncularımızın topu kendisinden kaçırmak zorunda hissetmelerini sağladı, vuruşları en köşeye doğru yaptı oyuncularımız ve toplar dışarı gitti."

Bilgili ve görgülü bir futbol adamından bu yorumu dinledik.

Rüştü Reçber'i tebrik ediyoruz.

Sivasspor - Kayserispor

Ligin açılış haftası. Bu hafta bir Sivasspor-Kayserispor maçı oynandı. 0-0 bitti.

Bu maç ligde haftanın maçı olsa gerek. İzlemedik, konuşacak durumda değiliz.

Umuyoruz konuşacak durumda olanlar bol bol konuşur bu maçı bu hafta.

23 Ağustos 2008 Cumartesi

Galatasaray - Denizlispor

Maçlara gittikçe yorumlarımızı ekleyelim.

Bu maç için fazla konuşmayalım. Söylenecek fazla şey yok. Denizlispor Galatasaray'a oyunun hiçbir bölümünde rakip olamadı. İkinci yarının başında da zaten 10 kişi kaldılar.

Galatasaray'ın ise maç boyunca pas bağlantıları hiç kopmadı. Takımın bütünlüğü hiç bozulmadı.
Denizlispor 10 kişi kaldıktan sonra kapandı ve 46 - 75. dakikalar arası rakibini çok zorladı. Bu aralıkta Galatasaray hiç paslaşarak ortadan savunmanın içine giremedi, fakat bu aralıkta Galatasaray, karşısında açmakta zorlandığı bir rakip olmasına rağmen, hiç ne yapacağını şaşırmadı.
Yine paslaştı, yine ısrarla topu kanatlara yaydı, yine uzaktan şutlarını denedi, kornerlerini kazandı ve kullandı.

Zayıf rakiplere karşı alınan skorlara önem veririm. Takımın iş displininin ve olgunluğunun göstergesidir. Her karşısında 10 kişilik zayıf bir rakip bulan, 4 veya 5 veya 6 gol atıp kazanmıyor.
Bunun bir örneğini Fenerbahçe'nin son MTK maçında gözlemlemiş ve Sarı-Lacivertlileri takdir etmiştik. Bu akşamın da yine böyle bir akşam olduğunu söyleyebilirim.

Bir takımın ne yapacağını şaşırmaması önemli.

19 Ağustos 2008 Salı

21.000.000



Arsenal'in Arda Turan'ı transfer etmek için 21 milyon Euro ayırdığı iddia edildi geçen gün.

Haydi bakalım...

Kejman ve Holoşko

Geçen gün televizyonda Beşiktaş'ın UEFA Kupası maçını anlatan Sabri Ugan, Filip Holosko'nun adını ısrarla "Holoşko" olarak telaffuz edince millet çıldırmış.
Tepkiler gelince de Ugan açıklama yapmış: "Kendisine sordum, doğru telaffuzun bu olduğunu söyledi"

Doğrudur. O "S" harfinin üzerindeki işaret yapıyor bunu. Mesela ünlü otomobil markası Skoda'da da var aynı durum. O da aslında "Şkoda" diye okunuyor.

Kezman...O da geldiğinden beri (gerçi gitti artık ya) bir "ismini doğru söyleme" yarışı yaptık. Bilmiyorum aslını ama, büyük ihtimal bir yerlerden doğru telaffuzun "Kejman" olduğunu öğrendik, adamın adını "Kejman" yaptık.

Hatta abarttık, yazıda bile Kejman yazmaya başladık. Doğruculuğu abartıp adamın ismini değiştirdik.

Boşverelim diyorum, gerek yok, isimler alıştığımız gibi kalsın. Holosko, Holoşko olmasın; Kezman, Kezman olarak kalsın.

Şahsi görüşümdür.

17 Ağustos 2008 Pazar

Reis-i Cumhur Kupası

...sonraki adıyla Cumhurbaşkanlığı kupası...
Endüstri Dönemi adıyla, Türkiye Futbol Federasyonu Süper Kupası...

...sahibini buluyor.

Galatasaray - Kayserispor

* * *

Galatasaray'ın bugünlerde işi başından aşkın. Bu maç onlar için kupadan önce iyi bir hazırlık ve toparlanma maçı.

Kayserispor aşağıdan geliyor.

Onlara da yakışır bu kupa aslında.

16 Ağustos 2008 Cumartesi

Top Tekniği Yüksek Başkan Yardımcısı

Valencia Başkan Yardımcısı Fernando Gomez top tekniği çok yüksek bir futbol adamı.

Basına gönderdiği son topa müthiş falso vermiş...

Bütün basın:
Valencia Kulübü Başkan Yardımcısı Fernando Gomez, Skysport'a yaptığı açıklamada, Galatasaray'ın Zigic konusunda çok ısrarcı olduğunu ileri sürdü ve ''Premier Lig takımları dahil bir çok kulüp Zigic'e teklif yaptı ama bunların içinde en ciddisi Galatasaray. Görüşmelerimiz sürüyor" dedi.

Fotomaç:
Valencia Başkan Yardımcısı Fernando Gomez, Skysport'a yaptığı açıklamada, Galatasaray'ın Zigic ve Morientes konusunda çok ısrarlı olduğunu ileri sürdü ve "G.Saray, Morientes ve Zigic için çok ısrarlı. Premier Lig takımları dahil birçok kulüp Zigic'e teklif yaptı ama en ciddisi G.Saray. Görüşmeler sürüyor" dedi.

14 Ağustos 2008 Perşembe

I Love You Hagi

Sezonu açıyoruz.

İlk resmi maç için Yaşlı Ali Sami Yen'e doğru yola çıkmışım. Tarihe tanıklık edeceğiz. Stadın göreceği 100. Avrupa Kupası maçıymış. Yaşlandı; ömrünün sonuna geldi artık zaten. Göreceği son Avrupa maçlarıdır bunlar. Endüstri Dönemi'ne geçmiş kulüp. Turgut Özal diyordu ya bir ara..."Çağ atlamış". Mahallendeki stada yürüyerek gidip eski koltuğuna oturmak olmayacak artık. Metroya binip, devasa bir makineye benzeyen parlak, yeni bir stada gidilecek.
Her şeyiyle Endüstri Dönemi'ne ait olan stada...ismiyle de cismiyle de.

Maçın başlamasına bir saat kala yerimi alıyorum. Eski Açık'tayım. Bugün rakip takım taraftarıyla yan yanayım yani. Bakalım Romenler neler yapacak diye de düşünerek gelmişim stada ama, sayıca pek fazla değiller...Bilmiyorum, anlamıyorum, sanki daha çok ilgi gösterebilirlerdi. Bakalım neler olacak, göreceğiz.

Başlama düdüğüne 45 dakika kala takımlar ısınmak için sahaya çıkar. Sahaya çıkıldığı anda, taraftarın oyuncuları tribüne çağırma ritüeli başlar. Galatasaray taraftarının kimleri hangi sırayla çağıracağı önemlidir. Oradan nabız tutabilirsiniz.

Ama ondan önce Steaua Bükreş takımının selamı var. İlk defa, ısınmaya çıktığı anda orta sahada toplanıp Ali Sami Yen tribünlerini selamlayan bir rakip görüyorum. Onlar buraya özel bir gün yaşadıklarını bilerek, ve onu bize de yaşatmak için gelmişler.
Her ne kadar bizde o duyarlılık olmasa da.

Evet devam...Tribünlerin sıralamasında bugün birinci Kaleci Aykut. İki Arda Turan, üç Servet Çetin.

Isınmalar tamamlanıyor, kadrolar belli, okunuyor. Servet Çetin sahada...Emre Aşık sahada...Emre Güngör de sahada...ve Fernando Meira da sahada! A-ha diyorum. Akşama doğru basının yaptığı istihbarat doğru çıktı. Fernando Meira orta sahada oynayacak bugün. Bu mevkinin onun oynayabildiği mevkilerden biri olduğunu biliyoruz. Ayhan hala hazır değil demek ki. Bu durum sezon boyunca Ayhan-Linderoth-Mehmet Topal mevkisinde eksiklik oluştuğu zaman neler olabileceği hakkında da bir fikir veriyor.

Maçın başlamasına beş dakika var. Taraftar "I Love You Hagi"yi kopartıyor bir anda. Hagi Numaralı Alt'ta görünüyor. Aşağı inip taraftarı selamlıyor. Tribünlere de çağırılıyor ama o saatten sonra nasıl gelsin, selamını verip çekilecek. Bu maçtaki Hagi töreninin çok sönük geçtiğini düşünüyorum o anda. Ben yokken bir şeyler yapıldıysa bilemem. Bana kalsa UEFA'dan özel izin alıp başlama vuruşunu Hagi'ye yaptırmaya kadar vardırırdım işi. Galatasaray ile Steaua Bükreş maç yapıyor. Tribünde Hagi, ne demek! Belgesel gibi bir olay. İdrak edebilmek için oturup bir özel olarak düşünmek lazım, o derecede enteresan.

Başlıyor maç, yeni Galatasaray sahada. Rakibi yeterince tanımıyoruz. Sadece iyi takım olduğunu biliyoruz; bilmesek bile, öyle olması gerektiğini düşünürdük zaten.
Teorik olarak Galatasaray'dan daha hazırlar, çünkü sezonları başlamış, lig maçı yapıp gelmişler buraya. Bu pratiğe de dökülecek mi onu göreceğiz. Galatasaray'ın hazır olmadığı belli ama. Hazır olsa maç başlar başlamaz ayağını yere basar, sahaya yerleşir oynamaya başlardı.

Beş dakika geçiyor, görünürde bir şey yok daha. Bir anda yan tarafta Steaua Bükreş taraftarı meşaleleri çıkarıyor. Bir - iki - üç, meşaleler yanıyor coşku başlıyor yanda.
"A ha meşale yaktılar" sesleri tribünde; kafamı çevirip bir onlara bakıyorum, dönüp bir sahaya bakıyorum, Aykut önündeki adama çarptırmış topu, top havalanmış, içeride!
1-0
Yan taraf bir anda kendini elinde meşalelerle gol sevinci yaparken buluyor!

Santra yapılıyor, Galatasaray taraftarını ateşlemiş bu durum, coşku katlanarak artmış tribünde...artmış...artmış...artmış...takım sahaya yayılıp alanı adamakıllı kullanamamakta ısrarlı ama...Rakibin yandan kullandığı bir taç atışı, savunmada bir uyku hali, tık! bir dokunuş...
2-0

* * *

Dakika 10.

* * *

Eski Açık Misafir Tribünü artık kaynayan bir kazan. Oranın susması artık mümkün değil. Susması için hiçbir sebep de yok. Sen 3 tane atsan sebep yine yok.

...ve gökyüzünden Ali Sami Yen'in orta noktasına inen kocaman bir soru işareti. Karşıdaki tribünü göremiyorum onun yüzünden; o kadar büyük.

Golün anonsu yapılıyor.
O an fark ediyorum ki, ilk golün anonsu yapılmamış.
Şaşkınlık bu seviyede.

Taraftar "Başarılar gelir geçer..." tezahüratına başlıyor. Bu olacak şey değil. Şampiyonlar Ligi'ne yürüyecek bir takıma 10. dakikada bu yapılmaz.
Taraftar da hazır değil.

* * *

Maça dönüş.

Bir süre oynanınca oyun, görülüyor ki, Galatasaray'ın iyi yapabildiği bir şey var. Hücuma çıkarken hızlı yan paslarla karşıdaki rakibin hem tek tek, hem de takım halinde dengesini bozmak. Bunu çalışmışlar ve yapabiliyorlar. Oyun içinde ne kadar uzun süre becerebileceklerini göreceğiz ama, becerebildikleri oranda da rakip kaleye verimli bir şekilde yaklaşabildikleri ortada. Bu yaklaşma, yavaş yavaş / gelişigüzel yan paslarla yaklaşmaktan farklı bir yaklaşma.

Bunun uygulamasını yapmaya başladıkları dakikadan itibaren rakibi sıkıntıya soktuklarını görüyoruz. Bir gol geliyor...30. dakikadan itibaren tempoyu artırarak devam ediyor bu uygulama ve devrenin sonuna kadar sürüyor.

Devre: Galatasaray 1 - Steaua Bükreş 2

* * *

İkinci devre aynı anlayışla başlıyor. Buna oyuncuların bireysel hırsı ve isteği de eklenmiş. Kısa bir süre sonra ikinci gol geliyor.

Galatasaray 2 - Steaua Bükreş 2

* * *

İkinci golden sonra oyun aynı şekilde devam edebilse, Galatasaray'ın golleri de devam edebilecekmiş gibi bir görüntü var, fakat bu olamıyor. Steaua Bükreş de yetenekli oyuncularını ortaya koyuyor, topu gerektiğinde çok iyi saklıyor, sakladığı topları hızlı hücumlara dönüştürmeyi de başarabiliyor ve oyunu dengeliyor. Oyunun son bölümlerinde Galatasaray hem sahaya yayılış hem de fiziksel güç açısından oyundan düşüyor, Bükreş girdiği birkaç pozisyonu değerlendiremiyor, ve beraberliğe bağlanıyor maç.

Sonuç, Galatasaray 2 - Steaua Bükreş 2

Bükreş taraftarının coşkusunu izleyerek Eski Açık'ı boşaltıyoruz.

* * *

Şimdi; Galatasaray'ın yapabildiği bir şey var dedim; bu, hızlı yan paslarla rakibin dengesini bozmaya çalışmak. Yapamadığı şey, bir bütün halinde savunma ve hücum yapmak, istikrarlı ve dengeli bir pres uygulamak ve kanatları iyi kullanmak.
Sahada sürekli yalnız adamlar yaratıyor Galatasaray'ın oyunu. Kanattaki adamlar yalnız. Ortadaki tek forvet yalnız, geride rakibi karşılayan sağ bek - sol bek yalnız...1 futbol takımı değil, 11 futbol oyuncusu gibi. Nonda'yı bu düzende özellikle kutlamak lazım. 90 dakika tek başına savaşarak 2 tane gol çıkardı.

Steaua Bükreş'te yardımlaşma çok daha iyi. Onların da çalışıp yapabildiği şeyler var. Bu maçta ilk yarıda en çok denedikleri şey, geriden uzun toplarla ilerideki hücum oyuncusunu oyuna sokup tehdit oluşturmak.
Rakibi karşılarken ise, presi ve alan daraltarak oyunu kontrol etmeyi Galatasaray'dan daha iyi uyguluyorlar.
Galatasaray'ın savunmadan topla çıkmaya çalışırken sahanın hiçbir yerinde boşluk bulamadığı için topla beraber geri dörtlüde hapsolduğu çok oldu bu maçta.

İki takımın hücum yönlerini karşı karşıya koyduğumda ise, Galatasaray'ın rakibi karşısına alıp oyunu sete oturtma yeteneğinin Steaua Bükreş'e göre daha iyi olduğunu ve attığı gollerin de Steaua Bükreş'in attığı gollere göre daha değerli olduğunu söyleyebiliyorum...

...fakat, bunda tabi ki oyunun gidişatının da çok etkisi var. Maçın başında öne geçtiği ve zaten deplasmanda olduğu için, Steaua Bükreş'in, oyunun savunma yönünü ön plana çıkarması gayet doğal.
Rövanşta durum tam tersine döndüğünde, Steaua Bükreş takımının bugün göstermediği bazı yeteneklerinin de ortaya serildiğini görebiliriz.

* * *

Gelecekte ne olacağını bugünden görmeye çalışmak gereksiz bir çabadır. İki takım o güne kadar ikişer hafta daha çalışmış olacaklar ve son derece çetin bir mücadele daha ortaya koyacaklar.

Bu eşleşmenin, eşleşmelerin en çetinlerinden olduğu zaten tahtaya yazıldığı an belliydi.

* * *

O soru işareti hala duruyordu stadın üstünde ben çıkarken.
Onu oradan alıp Florya'ya götürmüşlerdir.
Biraz sıkı çalışıp küçültsünler onu, yoksa Bükreş'e giderken uçağa sığmaz o.

Airbus A380'le gitmek zorunda kalırlar Romanya'ya.