27 Haziran 2008 Cuma

4'e karşı 3; Sahada iki farklı şablonun çarpışması üzerine bir yorum

Şu bir gerçek ki, bugün çok önemli kanatlar futbolda...sahanın tamamının kullanılabilir hale gelmesi açısından.

4-4-2 düzeninde, önde ve arkada oynayan kanat oyuncularının ikisinin de, hem hücumcu hem savunmacı olmasına dikkat etmek lazım.
Çünkü oyun içinde ikisi beraber savunacak ve saldıracaklar. Öndeki giderken arkadaki beklemeyecek, veya arkadaki rakibi karşılarken öndeki onu izlemeyecek.

Bu iki oyuncu ne kadar "hem savunmacı hem hücumcu" olur ve ne kadar birbirine yakın kalitede olursa, benim takımım o kadar iyidir. Ben bu iki oyuncuyu birbirinden ayırmam. Kanat savunmacısı veya kanat hücumcusu değil, "kanat oyuncusu" görmek isterim takımımda.

4-4-2 <> 3-5-2 karşılaşmasını şuna benzetebiliriz...
Satrançta, takımın iki yanında kaleler vardır.
Kaleler, önündeki doğrultu üzerinde büyük bir gücü olan elemanlardır.
Oyunun kapalı (sıkışık) gittiği kesimlerde, rakibin kalesini, aynı sütuna kendi kalenizi koyarak karşılarsınız.
Sizin kaleniz yerini kaybederse, ve o sütunu savunmak için başka bir önlem de alamazsanız, rakip kale o sütundan sizi deler.

Bazı durumlarda ise oyun öyle gerektirir ki, bir sütunu, arka arkaya iki kale kullanarak kontrol etmeyi tercih edersiniz. Buna 'kale çifti' denir. 'kale çifti' satrançta çok çok güçlü bir ve büyük avantajı olan bir oluşumdur. Çünkü kale, hem iyi bir savunmacı hem iyi bir hücumcudur.

İşte ben bu 4-4-2'deki önlü arkalı iki iyi kanat oyuncusundan oluşan formasyonu, satrançtaki 'kale çifti'ne benzetirim.

(ek yorum: diyebilirsiniz ki, "ben kalenin savunacağı kanadı bilerek bırakıyor, gücümü merkeze yönlendirip başka bir yerden başka bir hücum deniyorum", işte o zaman oyun açılır, farklı iki hücum şablonu üst üste bindiği için. Siz belki "orta saha"yı kuvvetlendirerek başka şeyler denersiniz evet, ama rakibin kanat hücumlarını da yine karşılamak zorundasınız, onlar bir gerçek olarak orada bekliyorlar sizi. İşte belki 3-5-2 <> 4-4-2 karşılaşmasını da, şablon olarak, buna benzetebiliriz)

26 Haziran 2008 Perşembe

Elendik...

Hayat devam ediyor.

Almanya kadar güçlü değiliz. Elendik. Güzeldi. Tepeye çıkıp tepede yenilmenin nasıl bir duygu olduğunu gördük. Hayatta her şeye yer var.

Milli takımın 2010 Dünya Kupası'na gidememe tehlikesi mevcut. Grup çiçek bahçesi değil, ve ikinci direkt gitmiyor. İspanya'yı geçip birinci olabilecek miyiz?

Mili Takım'ın acilen bir sisteme sahip olması lazım. Yeni birisi gelecekse, federasyonun geniş bir hoca adayı havuzu oluşturması, o hocaların geçmişte çalıştırdığı takımlarda uyguladığı sistemleri, yıllar içindeki gidişatlarını, hatta kişilik yapılarını incelemesi, bizim oyuncu grubumuza uygun bir yapının nasıl kurulacağı konusunda yeni hoca gelmeden bir fikir sahibi olması lazım. Hocayı bunlara göre belirlemesi lazım.
...ve artık ligimizi nasıl geliştiririz, federasyonun buna bakması lazım.

Derdimiz eğlenmek mi, yoksa bu futbol oyunu daha iyi nasıl oynanır, iyi futbol oynamak ne demektir, güçlü takım nedir, bunları öğrenmek mi, buna bir federasyonun önce karar vermesi lazım.

(küçük bir yazıydı. bir not, çok da önemli olmayan birkaç değinmeydi, tepeye bir adım kalmışken düşmenin o üzüntüyle karışık yorgunluğunu vücudunun her noktasında hisseden bir taraftarın klavyesinden çıkan. çok şey söylenebilir yoksa, ama bazen sözler de bitiyor rüyalarla beraber)

7 Haziran 2008 Cumartesi

İsviçre 0 - 1 Çek Cumhuriyeti


Turnuvanın açılış maçı beklenildiği gibi yavaş başladı. İki takım da turnuvaya kaybetmeden başlamak istediği için öncelikle oyunu tutmayı düşündü. Bu ağır tempoda oynanan ilk yarı oldukça vasattı ve orta saha mücadelesi şeklinde, pozisyonsuz bir 45 dakika geçti.

Maçın kırılma anı kuşkusuz ilk yarının son dakikasında Frei'ın sakatlanması oldu. Kaptan muhtemelen turnuvayı kapattı. Yerine Eren yerine Hakan'ın girmesiyle oyun bir anda değişti.

Orta sahanın ortasında oynayan Gökhan İnler ve Gelson Fernandes oyunu yönlendirecek kapasitede oyuncular olmadığı için İsviçre oyunu bir türlü forvete taşıyamıyordu. Normalde tek forvet oynatan Kuhn, bu maça Streller-Frei ikilisiyle çıkmıştı ama bu karar takımın ofansif oynamasını sağlamadı. Aksine topu forvete taşıyamamalarına, bu nedenle de pozisyon bulamamalarına neden oldu.

Hakan Yakın'ın girmesiyle -belki de kadroda skora tek başına etki edebilecek tek oyuncu-, İsviçre bambaşka bir kimliğe büründü. Hem kanatlardan, hem ortadan organize bir şekilde gelip pozisyonlar bulmaya başladı. Bu nedenle de Brückner, muhtemelen daha geç yapmayı planladığı değişikliği 55. dakikada yapmak zorunda kaldı ve Koller'ı çıkarıp Sverkos'u oyuna aldı. Koller yaşı nedeniyle enerjisini ekonomik kullanıyordu, bu nedenle neredeyse hiç pres yapmıyordu rakip stoperlere. Bu da İsviçre'nin topu oyuna rahat sokmasını sağlıyordu. Sverkos'un girmesiyle Çek ileri hattı biraz daha hareketli hale geldi, Senderos-Müller ikilisini daha rahatsız etmeye başladı. Ama bu pozisyon bulmalarını yine de sağlamadı.

Aslında Çeklerin de sorunu, İsviçre ile aynı. Orta alanda topu forvete taşıyabilecek bir oyuncularının olmamaları. Bu görev Jarolim'deydi, o da mücadele etti savunmada ama asıl görevini yapamadı. Orta alandan topu forvete taşıyamadıkları için sürekli kanatlara yaydılar topu. Fakat ne Sionko bir Poborsky, ne de Plasil bir Nedved. Ortada da Rosicky olmayınca, Çekler son derece statik bir orta sahayla oynamak zorunda kalıyor.

Sonuç olarak Çek Cumhuriyeti duran toplar dışında rakip kaleye hiç gidemeden, bir ters topla maçı kazandı. Zaten 71'de gelen golden sonra, maç Çek yarı sahasında geçti. Burada da Cech-Rozenhal-Ujfalusi üçlüsünün iyi performansı etkili oldu, özellikle de Cech. Gerçekten bambaşka bir kaleci bu. Kafasındaki dikiş sayısı, yaşından fazla olan bu adam kesinlikle efsaneler arasına girecek gibi gözüküyor.

İlk maç performanslarına bakarsak, Çek Cumhuriyeti gruptan çıksa bile ileri gidemez, İsviçre'nin ise gruptan çıkması bu puan kaybıyla zor gözüküyor. Yoksa maçı hakeden taraf kesinlikle İsviçre'ydi.

2 Haziran 2008 Pazartesi

Mourinho Inter'de


Bilinen ama resmi açıklama beklenen olay oldu sonunda ve Mourinho, Inter'in yeni teknik direktörü oldu. Mancini'nin büyüklerin olmadığı bir ligde aldığı şampiyonluklar ve Avrupa'daki başarısızlıkları gidiş yolunu hazırlamıştı.

Mourinho'nun yardımcılığını Giuseppe Baresi yapacak. İlginin iyice azaldığı İtalya Ligi'ne gözlerin tekrar çevrilmesine neden olacağı kesin bu transferin. Tabii konu Mourinho olunca sezonun ikinci yarısı boyunca konuşulan Mourinho'nun gideceği takıma yanında götüreceği oyuncular konusu var. Ki burada en çok ismi geçen kişi Drogba idi. Drogba Inter'e gelir mi? Ibrahimovic-Drogba nasıl bir forvet hattı olur? Biraz taktiksel bakarsak da, 4-3-3/4-5-1 formasyonunda oynayan Mourinho, Drogba geldiğinde çift forvete döner mi?

Mourinho'nun Milan'a değil de Inter'e gelmesi, diğer bir transferin yolunu da açmış oldu. Shevchenko rahatlıkla Milan'a dönebilir artık. Tabii Fenerbahçe Shevchenko'yu almak istemezse!