17 Ekim 2008 Cuma

Fantastik Futbol Edebiyatı

Fenerbahçe eğer Patrick Vieria transferi gerçekleşirse Mondragon'dan vazgeçip yerli kaleciye yönelecekmiş.

Öykünün tamamı şöyle:

F.Bahçe ocak ayındaki transfer harekâtı için çalışmalarını gizlilik içinde sürdürürken, sol kanada Guardado, kaleye de Mondragon'un aday olmasının ardından ön libero için düşünülen isim de ortaya çıktı. Josico ve Maldonado'dan verim alınamaması üzerine, bu bölgeye transfer edilmesi planlanan ilk ismin Patrick Vieira olduğu öğrenildi. Kulübü İnter'de
sıkıntılı olduğu bilinen ve sezon başında Sunderland'a satılması gündeme gelen Vieira için Fenerbahçeli yöneticilerin büyük bölümünün, "Vieira dünyanın en iyi ön liberolarından biri. Onu alırsak bu mevkide hiçbir sorunumuz kalmaz. Üstelik fiyatı da çok astronomik değil. Biraz yaşı fazla ama bizde 2-3 yıl rahatlıkla oynar" şeklinde görüş bildirdikleri kaydedildi.

Teknik direktör Aragones'in de Vieira'yı istemesi üzerine F.Bahçe'de kollar sıvandı. Senegal asıllı Fransız vatandaşı olan Vieira için işadamı Celalettin Bilgiç'in temaslara başladığı vurgulandı. Bilgiç'in, İnter kulübü yetkilileriyle yaptığı ilk görüşmenin olumlu geçtiği öğrenildi. İtalyan yöneticilerin "Eğer F.Bahçe Vieira'yı istiyorsa oturur konuşuruz. Şartlarda anlaşırsak neden olmasın" dedikleri ifade edildi. İnter'le 2010 yılının haziran ayına kadar sözleşmesi olan tecrübeli futbolcunun ise Türkiye'ye gelmeye şimdilik pek sıcak bakmamasına rağmen, ikna edilmesinin zor olmayacağı belirtildi. Vieira transferi gerçekleşirse, kontenjan sorunu nedeniyle kalede Mondragon'dan vazgeçilip yerli veya gurbetçi kaleciye dönülecek.

imza: FOTOMAÇ

9 Ekim 2008 Perşembe

7 Ekim 2008 Salı

Skibbe'nin Demokrasi Gömleği

Michael Skibbe'nin yaptığı açıklamaların satır aralarını okuyorum...

Hocam Arda ile Kewell'ın kanatları kullanma şekli hakkında ne diyeceksiniz? Arda'nın sol kanatta oynamadığı için sıkıntı yaşadığı söyleniyor?

Biz Arda ile Kewell'a gerektiğinde maç içinde pozisyon değiştirme özgürlüğünü verdik. İkisi bence bunu doğru zamanda yapmayı becerebilecek kalitede oyuncular.

Servet ile Meira'nın ileri çıkışları?

Biz duruma göre hangisinin ileri çıkarak topu oyuna sokacağı kararını kendilerine bıraktık.

Bursaspor maçında Yusuf için önlem almadınız?

Biz planımızı pozisyon gereği kim kendisine yakınsa onun alanı kapatması üzerine kurmuştuk.

* * *

Doğrudur.

İlgiyle izliyoruz.

Skibbe şu anda gerçekten çoğu uluslararası kaliteye sahip olan oyuncularla çalışıyor, onun için haklıdır.

Hayır, öyle olmasaydı buradan başka bir yere bağlayacaktım;
Faruk Süren'in Galatasaray Dergisi'ne verdiği röportajda söylediği bir söze:

"Bizde yabancı antrenör kullanacak altyapı henüz oluşmadı."

İnşallah Faruk Süren'in bu inanılmaz derecede zihin açıcı sözünü bir gün başka bir yazının konusu yaparız...

4 Ekim 2008 Cumartesi

Konsantrasyon

Futbolda bazı takımlar bazı takımlardan iyidir; daha yetenekli oyuncuları vardır, kadrosu daha geniştir, fiziken daha iyi çalışıyordur, sahada yapacaklarını daha iyi ezberlemiştir, hocası daha beceriklidir vs. vs. vs...

Önce daha iyi olan takımın karşısındakini yenmesi beklenir. Diğer sonuçlara ondan sonra bakılır; gerçekleşirse de sürpriz olarak değerlendirilir.

Fakat maçlarda bazen öyle skorlar oluşur ki, "Tamam rakip iyiydi ama bu kadar da olmaz, burada başka bir şey var" dersiniz. Olayın iyi takım - kötü takım farkını aşmış olduğunu maçı izlememiş olsanız bile anlarsınız zaten. Kaldı ki maçı izleseniz de göreceğiniz şey büyük ihtimalle, mağlup olan takımının 90 dakika boyunca ne yapacağını şaşırmış halde sahada dolanmış olduğu, oyuncuların bırakın sahada doğru pozisyon almayı, çoğu zaman önüne gelen topa bile ayağını uzatamaz halde bulunduğu olacaktır.

Burada işte, maçın skor tabelasını "takım psikolojisi" yazmıştır. Açıktır bu.

Son iki sezonda Türkiye'de yaşadığımız üç olayı hatırlayalım. Üç maçı, ve o maçların hangi olayların ertesine denk geldiğini...

* * *

UEFA Kupası. Galatasaray, Bayer Leverkusen'le Ali Sami Yen'de yaptığı ilk maçı 0-0 berabere bitirmiş. İkinci maçtan önce ligde deplasmanda Konyaspor maçı var. Şubat ayının tam ortası. Konya yolları kapalı. Saha kar altında. Konyaspor maçı ertelensin mi ertelenmesin mi tartışmaları içinde Galatasaray Konya'ya gidiyor. Maç gününe kadar erteleme yapılıp yapılmayacağına karar verilemediği için, prosedür gereği erteleme kararı verme yetkisi Federasyon'dan maçın hakemine geçiyor. Hakem maç günü çıkıp, maçı bir sonraki güne erteleme kararını veriyor. "Vay efendim saha buz kaplı, beton gibi, Galatasaray'ı kırdırdınız, çocukları harcadınız, bu takımı buraya getirttiniz, baştan söyleyecektiniz, şimdi hepsi sakatlanacak" muhabbetleri başlıyor.
Saha zar zor temizleniyor, maç ertesi gün gündüz oynanıyor. Galatasaray maçı kazanıyor, ama Uğur Uçar rakibiyle çarpışıp diz kapağını kırıyor. "Oyuncular sakatlanacak" ezberi var ya; karla buzla hiç alakası olmayan bir pozisyon olmasına rağmen o sakatlık da zemine bağlanıyor çoğu kişi tarafından.
Oyuncular artık iyice, okulu tatil olmayıp servisle yolda kalan ilkokul öğrencisi psikolojisinde.
Bir yönetici çıkıp yönetemiyor bu krizi.

Kalkılıp Almanya'ya gidiliyor. Leverkusen rövanşı.

Sonuç:
Bayer Leverkusen 5 - 1 Galatasaray

* * *

2007/2008 Sezonu. Ligde oynanacak bir Fenerbahçe-Beşiktaş maçı. Bu maçtan 3 gün sonra Şampiyonlar Ligi'nde Beşiktaş'ın Liverpool'la, 4 gün sonra da Fenerbahçe'nin PSV Eindhoven'la maçları var. Yine bir "Maç ertelensin" muhabbeti başlıyor. "Yahu biz bu muhabbeti 10 sene öncesinde bıraktık sanıyorduk" diyoruz. Sinan Engin bırakmamış işte, kendisi 20 sene öncesinde takılıp kalmış vaziyette olduğu için..."Türk futbolcusu 3 günde bir maçı kaldıramıyor" ona sorarsanız. Ertuğrul Sağlam da ona karşı çıkıp medyayı susturamıyor, gereksiz bir tartışma ortamı içinde Kadıköy'de çıkıyor iki takım sahaya.
Maçın bitmesine yakın Fenerbahçe 2-1 önde. Son saniyede, hakemin önceden faul düdüğü çaldığı bir pozisyonda, oyuncular düdüğü duymadıkları için devam ediyorlar ve Beşiktaş "golü" atıyor. Önceden düdük çalınmış olduğu için gol diye bir şey yok tabi ortada. Fakat olayın adı "Hakem golümüzü vermedi" oluyor; veya şöyle diyelim, Demirören yönetimi kendisine sarılacak "hakem golümüzü vermedi" adında müthiş bir dal buluyor.
Maçtan sonra Sinan Engin başkanla konuştuğunu, bir sonraki lig maçına PAF takımla çıkmaya karar verdiklerini ve ligden çekilmeyi düşündüklerini, yönetim kurulunun toplanıp bu yöndeki kararı belirleyeceğini açıklıyor.
Ertuğrul Sağlam da dirayetli olup takımı bu tartışmaların uzağında tutamıyor.
...ve Beşiktaş futbol takımı için lig bitiyor!

Takım, hocası gelmeyip dersi boş geçtiği için bahçede top oynayan lise öğrencileri havasında uçağa binip gidiyor İngiltere'ye.
Şampiyonlar Ligi'nde Anfield deplasmanı.

Sonuç:
Liverpool 8 - 0 Beşiktaş

* * *

Bu sezon. Beşiktaş ligde İstanbul Büyükşehir Belediye Spor ile oynayacak. Bundan 5 gün sonra da UEFA Kupası'nda Metalist Kharkiv ile İstanbul'da 1-0 kazandığı maçın rövanşında Ukrayna'da karşılaşacak.
Büyükşehir Belediye Spor maçı 1-1 bitiyor. Maçta Beşiktaş'ın 2 tane "gol olduğu iddia edilen" pozisyonu var.
"Hakem golümüzü vermedi" battaniyesi yine örtülüyor Beşiktaş futbol takımının üstüne.
Takımı yöneten adam Ertuğrul Sağlam. Demesi lazım ki "Kalkın yok öyle bir şey. Bugün çalışmak günü bizim için, kalkın!"
Ama olmuyor. Ukrayna soğuk memleket.

Sonuç:
Metalist Kharkiv 4 - 1 Beşiktaş.

Beşiktaş UEFA Kupası'nın dışında!

* * *

Şimdi sanılmasın ki ben bu anlattığım maçlarda bu sonuçların alınmasının sebebi olarak sadece psikolojik gerilimleri görüyorum. Bu tabi ki olamaz.

Ben yalnız diyorum ki, futbolda da hayatta da psikolojinin önemi asla yadsınamaz.

Tugay Kerimoğlu


Hoca istikrarı, kişisel gelişim ve İngiltere demişken, kaç zamandır aklımızda olan bir konuya da kısaca değinip geçelim.

Şu anda kanımca yerküre üzerinde futbolu en iyi bilen Türk vatandaşı Tugay Kerimoğlu'dur!

Bunun böyle olduğuna inanıyorum. Böyle olmalı. Ondan başka kimse teknik/taktik futbol eğitiminin ve uygulamasının merkezlerinden olan bir yerde bu kadar uzun süre bulunup, oyunun saha içi yönetiminin gerçekleştirildiği mevkide üst düzey görev yapmadı.

Tugay futbolu bıraktıktan sonra hocalık yapmayı seçecek mi bilmiyorum. Ama seçerse Türk futbolunun gördüğü en büyük hoca olabilir gelecek 30 yıl içinde.

Hoca olmayı seçmezse de mutlaka yine futbolun içinde kalmalı. Hangi görevi alırsa alsın, Türkiye tarihinde o görevi yapanların içinde en iyisi olacağından eminim.

Hoca istikrarının getirebilecekleri

"Oyuncunun gelişmesi için hoca istikrarının olması lazım"
İbrahim Altınsay

İbrahim Altınsay'ın son derece zihin açıcı yorumları var, bu da onlardan biriydi.
Devamında da şunu hatırlattı Altınsay;
Manchester United'ın meşhur son 20 yıllık kadrosundan bir sürü hoca çıktı.
Orada tabi artık hocanın kalitesi tavanda olduğu ve hoca istikrarı da olabilecek en yüksek noktaya çıktığı için, oyuncular "oyuncu olarak" gelişme işini de aştı, hoca olmaya başladılar teker teker.

3 Ekim 2008 Cuma

Son İki Sezonun UEFA Kupası Torbaları...

Merhabalar.

2008/09 Sezonu UEFA Kupası grup kuraları için torbalar belli oldu.

Bu sezonki UEFA Kupası'nın geçen yıllardakilerden daha güçlü olduğu her yerde konuşuluyor.
Ben de katılan takımların kulüp katsayıları üzerinden bir karşılaştırma yapmaya karar verdim.
Bu sezonun ve geçen sezonun katılımcılarının kulüp katsayılarını bir karşı karşıya getirelim istiyorum.

İşte...Solda bu sezon, sağda ise geçen sezonki UEFA Kupaları...


Her renk değişimi bir alt torbaya geçişi ifade ediyor.

Kulüp katsayısı biliyorsunuz kulüplerin son 5 yıldaki performansları üzerinden hesaplanan bir değer.
Bunu bir objektif değerlendirme kriteri olarak kabul etmemiz lazım tabi şu karşılaştırmayı yapabilmek için.

Benim bu tabloda ilk gözüme çarpan, üçüncü torbalar bitene kadar iki yılın birbirinden tamamen kopmuş olduğu ve bu yılın 3. torbasının geçen yılın 2. torbası, bu yılın 4. torbasının da neredeyse geçen yılın 3. torbası seviyesinde görüldüğü.
Son torbalarda bile belli bir fark görülüyor. Bu yılın son torbasında kulüp katsayısı 10.000'ın üzerinde 6 takım varken, geçen yılın son torbasında bu özelliğe sahip 2 takım var.

Bilemiyorum bu karşılaştırma bize ne kadar fikir verir...

Galatasaray - AC Bellinzona

Galatasaray - AC Bellinzona maçını izledim. Hiç teknik-taktik yoruma girmek istemiyorum. Galatasaray hiç kendini sıkmadı. Biliyorum, kendini sıkmamak sahaya tabure atıp oturmakla olmaz; sakin sakin top dolaştırıp, bulduğu deliklerden girip golleri atmakla olur ama, yine de Galatasaray bu akşam "yürüyerek kazanmayı" tercih etti. Onları seviyor ve kararlarına saygı duyuyoruz.

Tüm akşamı özetleyebilecek muhteşem bir detayı Lig TV yakalamış, onu sizlerle paylaşarak yazıyı noktalamak istiyorum :)


"Çekirdek Team"


Galatasaray'da sakatlığı nedeniyle forma giyemeyen futbolculardan Sabri, maçı birlikte izlediği Kewell'a çekirdek yemeyi öğretti.

Sabri, Kewell'a çekirdeği nasıl yiyeceğini uygulamalı olarak anlatırken, Avustralyalı futbolcu bu dersin ardından çekirdeği afiyetle yedi. Kewell'ın zaman zaman çekirdeği yemekte zorlanması ve eliyle açmaya çalışması da dikkati çekti.

1 Ekim 2008 Çarşamba

Yeni Açık Alt

Galatasaray - AC Bellinzona maçının biletleri 23 Eylül günü satışa çıktı. Bugün 1 Ekim. 9 gün olmuş. Bugün bakıyorum, biletler henüz bitmemiş. Tek bir yerde bilet kalmış:
Yeni Açık Alt!

Eski stada yeni adet. Bir süredir Galatasaray yönetiminin hiçbir şekilde anlam verilmesi mümkün olmayan bir politikası. Yeni Açık Üst tribün ile Yeni Açık Alt tribünlerin bilet fiyatlarının aynı olması. Yaşlı Ali Sami Yen'de Yeni Açık Alt'ta maç seyredilmez. Oraya bilet satabilmeniz için iki yolunuz var:
1-Oranın biletlerini daha ucuza satmak. (eskiden olduğu gibi)
2-Üst-Alt diye ayırmadan tüm Yeni Açık'ı tek kategoride toplamak
,ki insanlar yine maçı Üst'te seyredebilme umuduyla alsın biletini. (yine eskiden bazen yapıldığı gibi)
Başka türlü Alt'ın bileti bitmez.

Türkiye'de bir ezberdir: Galatasaray seyircisi maça gelmiyor.
Evet, seyircinin maça gelmediği çok olmuştur, ama Yeni Açık Alt'ın durumunun da bu ezberin oluşmasında büyük katkısı vardır. Yeni Açık Alt ya dolmaz, ya da oradan bilet alanlar maçı adam gibi izleyebilmek için koltuklara oturmayıp yukarıdaki koridor alanında toplanıp birbirlerinin omuzları üzerinden ayakta izlerler, en alt koltuk sıraları sürekli boş kalır.
Canlı yayın sırasında takım atak yaparken kalenin arkasından doğru Yeni Açık Alt'ı boş gören yorumcu da yorumunu ekrana yapıştırır: Galatasaray seyircisi maça gelmiyor.

Tüm stad tıklım tıklım sadece Yeni Açık Alt bomboş durumdayken, televizyondaki yorumcunun "Stadda beş bin kişi var" dediği görülmüştür.
Bütün stad dolu olduğu halde sadece bir tribün grubunda kimsenin olmaması başlıbaşına bir gariplikken, yorumcumuzun 24000 kişilik ve 8'de 7'si dolu bir stada 5000 kişi koymuş olması da ikinci bir gariplik olarak birincinin üzerine tüy diker.

Onun için...bu konuya bu gözle bakıp çözüm üretmek lazım diye düşünüyorum.

Ha, kesin çözüm Yeni Ali Sami Yen'in bitmesi mi olacak, onu da göreceğiz.