Geçenlerde Harry Kewell ülkesinde geniş bir röportaj verdi. The Sun-Herald gazetesi için yapılmıştı bu röportaj ve bize de brisbanetimes.com.au sitesi aracılığıyla ulaştı diyelim.
Çeşitli alıntılarla değişik mecralarda Türkiye'de de yayınlandı; ama henüz tam çevirisini hiçbir yerde görmedik, Galatasaray resmi sitesi bile alıntılarla yetindi.
brisbanetimes.com.au sitesinin yayınladığı bu haber-röportaj metnini bir çevirelim diyorum, bakalım Kewell ve site neler söylemiş. The Sun-Herald'daki orijinal röportajı bulamadım ama, herhalde onun tamamını bu yazının içine yedirmişlerdir işte. Okuyunca anlarsınız zaten.
Baştan iki tane not:
"Socceroo" kelimesine dikkat. Bu tabiri yeni duydum ve çok güzel bir tabir, onu değiştirmeden kullanıyorum. "Avustralyalı Futbolcu" anlamına geliyor işte, milli takımlarına da "Socceroos", "Socceroolar" diyorlar.
"Kangaroo"dan, yani "Kanguru"dan geliyor.
...iki, bu "Turkish Delight" lafını "Türk Lokumu" olarak çevirmeyi sevmiyorum. Bu tabirin her yere uygun olmadığını, gereksiz bir ezber olduğunu ve "Turkish Delight" kavramındaki anlam derinliğini yok ettiğini düşünüyorum.
Bu tabirde güzel bir kelime oyunu var, İngiliz onu anlar ama biz anlamayız.
"Delight", "keyif" demek. Lokum da Türklerin keyif veren bir yiyeceği olduğu için adına "delight" deyip, tek kelime içinde Türkiye'de yaşadıkları keyfi ifade eden bir terim yaratmışlar.
Türkiye'yle ilgili zevk veren her olayda da bu terimi kullanıp "Turkish Delight" diyorlar, gayet de güzel oluyor.
Dolayısıyla, ben bu yazının başlığını, her yede gördüğüm gibi "Türk Lokumu" koymuyor, biçimi değil anlamı çevirmeyi tercih ediyorum.
Bu kadar açıklama yeter; buyrun okumaya.
* * *
Türkiye Keyfi
Matthew Hall | 7 Eylül 2008
Harry Kewell'ın Galatasaray'a gidişi 'Socceroo'ların kaptanının kariyeri için yeni bir sayfadan çok daha fazla şey ifade ediyor. Kendi ifadesiyle söyleyecek olursak, Türkiye'ye şok transferi "Neredeyse kitabı baştan sona yeniden yazmak" anlamına geliyor.
Nihayet (kendisinin de kabul ettiği üzere) sakatlıklarla boğuştuğu ve İngiliz basınının yıkıcı eleştirileriyle savaştığı 5 yıllık Liverpool macerasına son verip önüne bakabileceği yeni bir dönem başlıyor.
Galatasaray takımına katıldığı günden beri verdiği ilk kapsamlı röportajda Kewell şunları söylüyor: "Eğer bu bir kitap olsaydı, son beş yılının yazılı olduğu sayfaları birbirine yapıştırıp kullanılmaz hale getirmek gerekirdi. Sanki hikaye Leeds bölümünden sonra Liverpool'u atlayıp doğrudan Galatasaray'la devam ediyormuş gibi."
Neyse, Anfield bunalımını artık geçelim. Kewell o dönemi aşmış vaziyette; hem fiziksel hem ruhsal olarak. Bugün esas önemli olan, onun çok kısa bir sürede Galatasaray taraftarlarının sevgilisi olmayı başarmış olması.
Bunu nasıl başardığı çok açık; Ayaklarını konuşturarak.
Resmi sezon açılışı özelliği de taşıyan, bir önceki sezonun lig şampiyonu ile federasyon kupası galibini karşı karşıya getiren ve Kayserispor'u 2-1 yendikleri Süper Kupa maçında, Avustralyalı'nın yeni takımı adına topa ilk dokunuşu gol oldu.
Performansıyla bir anda basının başını döndürdü ve taraftarlar sırtında KEWELL 19 yazan Galatasaray formalarından almak için mağazalara koştu. Kulübün resmi ürünlerin satışını yapan
biriminin açıkladığı rakamlara göre, Süper Kupa zaferini takip eden yedi günde 10.000 Kewell forması satılmıştı.
Birliktelik tabi ki henüz yeni, ama Galatasaray'ın ona duyduğu hayranlık da karşılıksız değil.
Görünüşe göre Kewell'ın Boğaziçi'ndeki yeni yuvasına olan bağlılığı o kadar yüksek ki, Türk Hükümeti Avustralyalı'ya "turizm elçiliği" teklif etse şaşırmamak lazım.
"İstanbul harika bir şehir" diyor Harry Kewell. "İnsanlar şahane. Kulüp şahane. İhtiyaç duyabileceğiniz her şey var. Yemekler harika. Kulüp bana çok iyi bakıyor. Bir tek bu trafikte araba sürmek biraz deli işi gibi ama ne yapalım, ben macerayı severim."
"Hayatımda yaptığım bu hamleyi iki kelimeyle özetleyecek olsam derdim ki, bu 'Heyecan Verici'. Bu İstanbul insanın gözlerini açıyor. Her taraf heyecan kaynıyor. Buraya gelme fikri ilk oluştuğunda çevremdekilerle konuştum, herkes dedi ki 'Bunu yapacağından emin misin?'
Şimdi kiminle konuşsam ya İstanbul'da bir süre yaşamış, ya İstanbul'a gelip gitmiş, ya da o kadar güzel şeyler duymuş ki İstanbul'la ilgili, 'mutlaka gidip göreceğim' diyor."
Yakın dostu ve 'Socceroo'lardan takım arkadaşı Lucas Neill'e soracak olursak, Kewell'ın geleceğe bu olumlu bakışı son derece gerçekçi.
"Transferi gerçekleştikten sonra Harry ile konuştum, atıldığı bu yeni maceradan dolayı son derece heyecanlıydı" diyor Neill. "Onun adına mutluyum. İspat edecek çok şeyi var -kendisine değil tabi çünkü biz onun ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu biliyoruz- ama onu eleştiren pek çok kişiye. Harry çok şanssız bir dönemden geçti ve toparlanmak için çok büyük bir isteği var. Çok iyi bir sezon geçireceğinden eminim."
Liverpool sözleşmesini uzatmama kararı aldıktan ve serbest kaldıktan sonra, Kewell'ın önünde Avrupa'nın çeşitli yerlerinden gelen pek çok teklifin oluşturduğu bir seçenekler listesi vardı. İtalyan kulübü Juventus geçen Ocak ayında kendisiyle temasa geçmişti ve neredeyse anlaşma da sağlanıyordu. Yine İtalya'dan Roma ve AC Milan ile İspanya'dan Valencia da talipleri arasındaydı. Avrupa'da yaz transfer sezonu başladığında ise, bu talipler listesine Premier Leauge kulüplerinden Portsmouth, Aston Villa, Fulham ve Tottenham da eklendi.
Kewell'ın geçmiş sakatlıklarının yarattığı bir çekingenlikten olsa gerek, kulüplerin çoğu ya maç başına ücrete dayalı sözleşmeler öneriyor ya da Kewell'ın çevresinde bir 'mucize el' olarak görülen Avustralyalı fizyoterapist Les Gelis'in oyuncuyla beraber gelerek kulüplerinin sağlık ekibine katılmasını reddediyorlardı.
"Ta ilk günden beri Galatasaray herkesin önündeydi" diyor Harry Kewell. "Bir sürü kulüp geliyor, sakatlanırsam şöyle olacağından böyle olacağından bahsedip, saçma sapan şeyler söyleyip duruyordu. Sonra Galatasaray gibi bir kulüp geldi ve dedi ki, 'Haydi tamam, yürü gidiyoruz'."
Yap-bozun son parçası da kulübün hedefleriyle ilgili olan tabi. Galatasaray bu sezon ligdeki şampiyonluk ünvanını korumaya çalışacak ve UEFA Kupası'nda mücadele edecek.
Ligde ve Avrupa'da göstereceği iyi bir performans, Kewell'ın kendi neslinin en heyecan verici oyuncularından biri olarak yarattığı itibarın kendisine iade edilmesini sağlayabilir. O zaman Bati Avrupa kapıları ona yeniden açılabilir.
İmzayı atmadan önce Kewell'ın önünde Fransız Dünya Kupası yıldızları Franck Ribery ve Nicolas Anelka dahil, Türkiye'de oynayıp yeniden kendini bulmuş pek çok örnek vardı.
"İnanıyorum ki tarih tekerrür edecek," diyor, Kewell'ın menajeri Bernie Mandic. "Harry'nin oraya gidişi konusunda şimdi, daha önce olduğumdan çok daha rahatım."
Kewell'ın eşi Sheree ve çiftin -biri 5 aylık Matilda olmak üzere- üç çocuğu da İstanbul'a gelip baktılar, fakat yoğun sezon öncesi takvimi, milli takımla devam eden işlerin bitirilmesi ve İngiltere'de okulların açılma zamanının gelmiş olması gibi detaylar, Kewell ailesinin İstanbul'da yaşayacakları evi kurma işini iyice zora sokmuş durumda.
Yine de, bu sene 30 yaşına girecek olan Kewell, Türkçe öğrenmeye başlamış vaziyette ve Türkiye'de günlük hayatın Liverpool'dakinden, Leeds'tekinden veya vatanı Sydney'dekinden çok farklı olan özelliklerine alışmaya çalışmakla meşgul. Alışması gerekenler arasında, her sabah erken saatlerde İstanbul'un pek çok camisinden yükselen ezan sesleri de var.
" 'Günaydın', 'Nasılsınız?' ve 'İyiyim' demeyi öğrendim" diyor.
"Bana değişik gelen bir kültür tabi ki ve normalde karşılaşmayacağım şeylerle iç içeyim. Bir kere kesinlikle dinlerine çok önem veriyorlar ve buna saygı duymak zorundasınız."
İstanbul'da, dinin karşısına dikilebilecek tek güç futbol belki de. Yeri geldiğinde kırmızı ve altın sarısı ile bezenmiş, veya karşı yakadan rakipleri Fenerbahçe'nin renkleri sarı ve lacivert ile süslenmiş koca koca bayrakların, binaların tepesinden aşağı sarkıtıldığını görmek hiç şaşırtıcı değil bu şehirde.
Sezonun en önemli olayı Fenerbahçe ile yılda iki kere yapılan derbi maçı. Fenerbahçe'yi bu sezon Euro2008'in şampiyon hocası İspanyol Luis Aragones çalıştırıyor ve kadrolarında Brezilyalı Roberto Carlos, Uruguaylı savunma oyuncusu Diego Lugano ve İspanyol golcü Daniel Guiza da var.
İki takımın bu sezonki ilk karşılaşması Kasım ayının başlarında gerçekleşecek.
"Türkiye'de 70 milyon insanın yaşadığını ve bunların 25 milyonunun Galatasaray, 20 milyonunun da Fenerbahçe taraftarı olduğunu söylüyorlar" diyor Harry Kewell. "Hangi köşe başına gitsem ya bir Galatasaray taraftarı görüyorum zaten ya da bir Fenerbahçe taraftarı."
"Sanıyorum ki bu derbi 'Liverpool - Everton'dan da büyük; bu dolayısıyla hayatımda oynadığım en büyük derbi olacak."
"Takım arkadaşlarım bu maçta oynamanın sözlerle ifade edilemeyecek bir duygu olduğunu, yaşamadan anlayamayacağımı söylüyor. Bu maçta oynamak için sabırsızlanıyorum ama ondan daha önemlisi, ben her maçta oynamak için sabırsızlanıyorum zaten."
Neyse, artık sözün bittiği yere geldik. Kewell geri döndü. Gücü kuvveti yerinde ve her hafta kendisinin kıymetini bilen bir kulüp için sahaya çıkıyor. Sakatlıklarla geçen, bir haftasonu salonda çalışmanın bile başarı kabul edildiği onca sezondan, Liverpool kulübesinde geçirdiği onca haftadan sonra, gerçek Harry Kewell şu anda dimdik ayağa kalkmak üzere olabilir.
"Belki de bu sezon kendim için, oyunumla ilgili bazı küçük kişisel hedefler de koymalıyım, çünkü bunu yapmayalı bayağı oldu, ama size bir şey söyleyeyim mi, sadece çıkıp oynamak ve futbolumun tadını çıkarmak istiyorum şu anda," diyor Kewell.
"Her sahaya çıkışımda kendimi birazcık daha iyi hissediyorum."
"Biliyorum, istiyorsunuz ki '25 gol atacağım, şunu yapacağım bunu yapacağım' diyeyim. Belki çok basmakalıp olacak ama, ben şu anda sadece, yeniden bu oyunun tadını çıkarıyorum."
4 yorum:
harika tercüme için teşekkürler
tercüme için teşekkürler,güzel bir yazı olmuş..bu arada ben bolbolfutboldan serkan...sen beni eklemişsin, inan senin blogu yeni farkediyorum , bende sana link vereyim bari sitemde..iyi çalışmalar...
cingibi, çok teşekkürler.
serkan utlu selamlar.
teşekkürler ediyorum önce.
abi burası benim kişisel blogum değil aslında, arkadaşlarla beraber yazdığımız bir alan; www.darkhardware.com bilgisayar donanım sitesi forumunun off-topic alanındaki futbol muhabbetlerinden doğmuş bir oluşum.
senin linki Zoma adlı arkadaşım koymuştu, yandaki linkleri o düzenlemişti çünkü o dönemde.
çok iyi oldu senin de bizi eklemen. ben de senin blogu ara ara ziyaret ediyordum zaten, bizim yandaki link üzerinden.
Bu röportajı bizimle paylaştığınız için teşekkürler. (AliSamiYen.net'ten Y.Ziya)
Yorum Gönder