Çalışan insanların geçmişi hiçbir zaman çöpe gitmez.
Çalışmak demek, sürekli elindekilerin üzerine koymak demektir.
Bu maddiyat değil, sahip olduğun donanım anlamında söylenmiş bir söz.
Maddiyat sadece bunu takip eder.
Servet Çetin'le ilgili Nisan 2008'de şu yazıyı yazmışız...
...
Bugün yeni bir yazı yazmıyoruz, sadece bu öncekinin altına bir paragraf ekliyoruz.
O artık Marsilya Kamandasının En Yahşi Futbolcusu.
17 Haziran 2009 Çarşamba
5 Haziran 2009 Cuma
29 Mayıs 2009 Cuma
?
28 Mayıs 2009 Perşembe
24 Mayıs 2009 Pazar
Ziya Şengül
"Fenerbahçe artık UEFA'ya gitme yolunda Konyaspor'u da kendi sahasında yenemiyorsa batsın bu dünya!"
23 Mayıs 2009 Cumartesi
Coşkun Özarı ve "adam olacak çocuk" konsepti
Adam olacak çocuğun küçüklüğünden belli olacağı söylenir. Hoca olacak futbolcu için de, öğretmen olacak öğrenci için de sanırım bu böyledir.
Yıllar önce yazdığı bir yazısından alıntıyla, Coşkun Özarı'yı blog'a konuk etmek istiyorum...
Yazısının tarihi 2003.
"...
Çoğu kez kötü giden maçların ardından teknik direktörlerde hata bulunur. Tabii ki sorumluluk teknik adamlara aittir. Ne var ki, yenilgilerde futbolcuların da büyük payı olduğunu düşünmek gerekir. Bazı futbolcular, futbol oyununun yalnız kafayla ve ayakla oynandığını sanır. Futbolda kafa vuruşları da mutlaka önemlidir ama daha önemlisi o kafanın içindeki beyindir.
Büyük takımların büyük oyuncuları, maç başlar başlamaz bir süre rakip ne yapıyor diye bakar. Kendi aralarında rakibe karşı önlem alırlar.
Kendimden söz etmeyi pek sevmem. Ne var ki, yaşamımdaki önemli bir olayı örnek vermeden edemeyeceğim. Futbolculuk dönemimizde Vefa 1. Lig’de oynuyordu. Takımın başına bir İtalyan, Geovanni geldi. O zaman İtalya’da çok geçerli olan savunma ağırlıklı ‘katanaçyo’yu oynatıyordu. Vefa bizden önce Fenerbahçe ve Beşiktaş’la oynadı ve iki oyunu da golsüz bitirdi. Maçlardan sonra medya, ‘Geovanni’nin katanaçyosu’nu kimse kıramadı’ diye yazdı. Sıra bizdeydi. Teknik direktörümüz Gündüz Kılıç’tı. O zamanın dizilişine göre; ben sağda, Enver de solda oynuyordu. Oyun başladı, gördük ki karşımda oynayan Tahta Bacak İsmet, ileride santrfor gibi oynuyor, ben de onu marke etmek için hücuma katılamıyorum. Oysa Geovanni, Enver’in karşısında oynayan Vefalı futbolcuyu savunmaya çekmişti ve Enver’in oynadığı koridor bomboştu. Enver’e, “sen sağ tarafa gel İsmet’i marke et, ben sol tarafta oynayayım” dedim. Nitekim benim düşüncem doğru çıktı ve kısa bir süre sonra o koridordan takımın ilk golünü attım. Tabii golü yiyen Vefa, taktiğini bozdu üzerimize gelmeye başladı ve maçı farklı kazandık.
Maçın devre arasında Gündüz Abi’ye; “Kusura bakmayın hocam, size sormadan bir iş yaptım” dedim. O da bana aynen; “Coşkun, zaten ben de sana o değişiklik için bağırmak üzereydim” dedi. Ertesi gün gazeteler, “Gündüz Kılıç, Geovanni’nin zincirini kırdı” diye manşetler attı.
..."
Yıllar önce yazdığı bir yazısından alıntıyla, Coşkun Özarı'yı blog'a konuk etmek istiyorum...
Yazısının tarihi 2003.
"...
Çoğu kez kötü giden maçların ardından teknik direktörlerde hata bulunur. Tabii ki sorumluluk teknik adamlara aittir. Ne var ki, yenilgilerde futbolcuların da büyük payı olduğunu düşünmek gerekir. Bazı futbolcular, futbol oyununun yalnız kafayla ve ayakla oynandığını sanır. Futbolda kafa vuruşları da mutlaka önemlidir ama daha önemlisi o kafanın içindeki beyindir.
Büyük takımların büyük oyuncuları, maç başlar başlamaz bir süre rakip ne yapıyor diye bakar. Kendi aralarında rakibe karşı önlem alırlar.
Kendimden söz etmeyi pek sevmem. Ne var ki, yaşamımdaki önemli bir olayı örnek vermeden edemeyeceğim. Futbolculuk dönemimizde Vefa 1. Lig’de oynuyordu. Takımın başına bir İtalyan, Geovanni geldi. O zaman İtalya’da çok geçerli olan savunma ağırlıklı ‘katanaçyo’yu oynatıyordu. Vefa bizden önce Fenerbahçe ve Beşiktaş’la oynadı ve iki oyunu da golsüz bitirdi. Maçlardan sonra medya, ‘Geovanni’nin katanaçyosu’nu kimse kıramadı’ diye yazdı. Sıra bizdeydi. Teknik direktörümüz Gündüz Kılıç’tı. O zamanın dizilişine göre; ben sağda, Enver de solda oynuyordu. Oyun başladı, gördük ki karşımda oynayan Tahta Bacak İsmet, ileride santrfor gibi oynuyor, ben de onu marke etmek için hücuma katılamıyorum. Oysa Geovanni, Enver’in karşısında oynayan Vefalı futbolcuyu savunmaya çekmişti ve Enver’in oynadığı koridor bomboştu. Enver’e, “sen sağ tarafa gel İsmet’i marke et, ben sol tarafta oynayayım” dedim. Nitekim benim düşüncem doğru çıktı ve kısa bir süre sonra o koridordan takımın ilk golünü attım. Tabii golü yiyen Vefa, taktiğini bozdu üzerimize gelmeye başladı ve maçı farklı kazandık.
Maçın devre arasında Gündüz Abi’ye; “Kusura bakmayın hocam, size sormadan bir iş yaptım” dedim. O da bana aynen; “Coşkun, zaten ben de sana o değişiklik için bağırmak üzereydim” dedi. Ertesi gün gazeteler, “Gündüz Kılıç, Geovanni’nin zincirini kırdı” diye manşetler attı.
..."
21 Mayıs 2009 Perşembe
5 Mayıs 2009 Salı
Milliyet gazetesinden tarihi çarpıtma!
Gel de, "Bu gazeteleri yapan da ilkokul düzeyinde, bu gazeteler bu haberler de ilkokul düzeyi için yapılıyor" deme.
Haberin içinde kabak gibi yazdığın ifadenin içinden iki kelimeyi çıkarıp, cümleyi "sansasyonel iddia" şekline çevirip başlığa yazman için ya gerizekalı olman lazım, ya da hitap ettiğin kesimin gerizekalı olduğuna inanman.
Tebrik ediyorum Miliyet gazetesini.
Haberin içinde kabak gibi yazdığın ifadenin içinden iki kelimeyi çıkarıp, cümleyi "sansasyonel iddia" şekline çevirip başlığa yazman için ya gerizekalı olman lazım, ya da hitap ettiğin kesimin gerizekalı olduğuna inanman.
Tebrik ediyorum Miliyet gazetesini.
3 Nisan 2009 Cuma
Kardeş Ernst
Ligtv.com.tr'nin haberi.
Beşiktaş'ta 2. Ernst Operasyonu
...nedir, Beşiktaş Fabian Ernst'in kardeşini mi alacakmış?
http://www.ligtv.com.tr/Default.aspx?r=1&hid=54714
Beşiktaş'ta 2. Ernst Operasyonu
...nedir, Beşiktaş Fabian Ernst'in kardeşini mi alacakmış?
http://www.ligtv.com.tr/Default.aspx?r=1&hid=54714
20 Mart 2009 Cuma
Galatasaray - Hamburg maçının bize öğrettiği...
Hak etmediğin bir şeyi, "kaybettim" diye üzülmeyeceksin.
* * *
Takımın fiziksel gücü hiç yoktu. Sahaya yansıttığı sağlam bir oyun anlayışı da 90 dakika boyunca hiç olmadı. Bu sezon Galatasaray'ın bütün UEFA Kupası maçlarını inançla seyrettim. Hepsinde daha beşinci dakikadan başarının geleceği belliydi. Bunda ise, beşinci dakikadan başarının "gelmeyeceği" belliydi.
...dolayısıyla, bir şey eline hak etmeden verildiyse, geri alındığında da üzülmeyeceksin;
yoksa "hak etme"nin ne demek olduğunu hiçbir zaman öğrenemezsin.
...dolayısıyla, bir şey eline hak etmeden verildiyse, geri alındığında da üzülmeyeceksin;
yoksa "hak etme"nin ne demek olduğunu hiçbir zaman öğrenemezsin.
11 Mart 2009 Çarşamba
Yeni Bursa Stadyumu
Bursa'ya yeni stadyum yapılacağı haberini almış bulunuyoruz. Bu haber daha önce de geçiyordu, uzun süredir düşüncede böyle bir şeyin olduğu biliniyordu, fakat gösterilen proje gerçekçi durmuyordu, şimdi ortaya koyulan görseller ise ortada hazırlanmış bir proje olduğunu ve yapının gerçekleşme sürecinin başlamasına daha yakın olduğumuzu anlatıyor.
Projenin detaylarının açıklanmasını sabırsızlıkla bekliyoruz.
...haber, olay.com.tr kaynaklı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Bursa'ya yapılacak yeni stadın çok güzel olacağını söyledi. İstanbul'da Galatasaray ile oynanan maçtan sonra soruları yanıtlayan Çelik, "Atatürk Stadı'nı yerinde yeniden yapacağız. Bence bunu artık Bursa kamuoyunda tartışmaya gerek yok. Stad yenilenecek. Güzel bir stad olacak. Bu dönem içinde ilk başlayacağımız projelerden birisi olacak" dedi.
Projenin detaylarının açıklanmasını sabırsızlıkla bekliyoruz.
...haber, olay.com.tr kaynaklı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Bursa'ya yapılacak yeni stadın çok güzel olacağını söyledi. İstanbul'da Galatasaray ile oynanan maçtan sonra soruları yanıtlayan Çelik, "Atatürk Stadı'nı yerinde yeniden yapacağız. Bence bunu artık Bursa kamuoyunda tartışmaya gerek yok. Stad yenilenecek. Güzel bir stad olacak. Bu dönem içinde ilk başlayacağımız projelerden birisi olacak" dedi.
27 Şubat 2009 Cuma
Beşiktaş 2-1 İstanbul B.B.Spor : Hocam orada mısın?
Geçtiğimiz hafta duran toptan bulduğu bir şans golüyle çözülen ve açılan Gaziantep karşısında farka giden Beşiktaş bu defa o "erken golü" bulamayınca İ.B.B.Spor da beklenilen açılımı yapamadı ve ilk yarı biraz sıkıntılı geçti. Skora aldanmayın, Beşiktaş kötü oynamaya devam ediyor... Çok uzun zamandır bu takımı izlememize rağmen değişen pek birşey de yok aslında takımda..
Fikir edinmek açısından, bugünkü Beşiktaş Savunması: İbrahim Toraman - Sivok - Gökhan Zan - İbrahim Üzülmez... Zapatoçni yedek.. Ernst büyük bir özveriyle sürekli önde basmasına ve rakibi karşılamasına rağmen genel olarak takım savunması hiç de iç açıcı değildi. Gökhan Zan lâkayıtlığına ve savunmadaki konsantrasyon eksikliğine duran toptaki markaj hatası da eklencince kalelerinde bir de gol gördüler ve "Zapatoçni" dedirttiler.. Gökhan Zan için çok kere "olmuyor" dedik.. Olmamaya da devam ediyor.. Zapatoçni gibi bir kaliteli ayağın kenarda oturtularak saatli bomba Gökhan'ın oynamasına saç baş yolan birçok kişi olduğunu, maçı izlediğim kıraathanedekilerin yorumlarından(!) daha iyi anlıyorum. Sol kanattan yapılan bindirmeler için de sorunun kaynağı aslında belli: İbrahim Üzülmez.. Hakkında daha önce birçok şey yazıp çizdik, tekrar değinmek gereksiz vakit kaybı olur. (Beşiktaş gibi bir büyük takımın o bölgeye alternatif bulamaması; bununla birlikte Aydın Karabulut, Mehmet Sedef gibi isimleri de dışlaması utanılması gereken bir durum aslında.)
Oyun olarak ise, saha içinde hâla bir futbol karmaşası hâkim. Ben bunu yazmaktan bıktım ama takım böyle oynamaktan bıkmadı; nitekim en ufak bir düzelme bile yok. (Sistemsizlik nedeniyle herkesin her yerde oynaması izleyenlerde "hırslı takım" görüntüsü izlenimi de bırakabiliyor, ne büyük bir yanılgı...) İBB gibi iddiası olmayan, taraftarı olmayan, vizyonu olmayan bir takım 3 pas yaparak rahatlıkla Beşiktaş yarı sahasına kadar gelirken Beşiktaş 'ın maç boyunca arka arkaya yaptığı 3 pas bir elin parmaklarını geçmiyordur. Ayrıca, Gökhan Zan becerememesine rağmen geriden oyun kurmaya çabalamaya devam ediyor.
İkinci yarıda Mustafa Denizli'nin yaptığı değişiklikler ise akıllara zarardı; kapanan Büyükşehir'i açabilmek için teknik bir ayağa ihtiyaç varken Delgado kenara alınıyor ve geniş alan sprinteri Holosko giriyor. Takım öne geçip arkaya yaslanınca da ön libero Ernst çıkarılıyor ve kontraatak yapması için iyi bir bozucu veya sprinter gereken takıma, bunun aksine, yürüyerek oynayan düşük tempolu Yusuf Şimşek dahil oluyor... Sizce de bu işte bir terslik yok mu?
Bir de anekdot takıldı gözüme.. Sanırım ikinci goldü... Oyuncular golden sonra yedek kulübesine koştular sevinçle.. Herkes sevinirken Antrenör Tayfur Havutçu İbrahim Üzülmez 'e sol kanat ile ilgili bazı şeyler söyledi.. İbrahim'in tepkisi ise "bana ne ya" şeklinde elini sallamak oldu.. Antrenör-futbolcu ilişkisine dair sıcak ve samimi bir örnek izledik.
Mustafa Denizli söylemeden ben dile getireyim: "26. haftaya kadar köprünün altından daha çok sular akacak", doğru...ama bizim asıl merak ettiğimiz şu; Beşiktaş saha içi sorunlarından ne zaman kurtulacak? Geçtiğimiz 10 haftaya bakınca bu iş biraz "zor" görünüyor.
Kaptanın seyir defterine ek: Taraftar maç boyu susmayarak, büyük bir fedakarlıkla görevini yine yerine getirdi. Ah bir de o küfürler olmasaydı...
Fikir edinmek açısından, bugünkü Beşiktaş Savunması: İbrahim Toraman - Sivok - Gökhan Zan - İbrahim Üzülmez... Zapatoçni yedek.. Ernst büyük bir özveriyle sürekli önde basmasına ve rakibi karşılamasına rağmen genel olarak takım savunması hiç de iç açıcı değildi. Gökhan Zan lâkayıtlığına ve savunmadaki konsantrasyon eksikliğine duran toptaki markaj hatası da eklencince kalelerinde bir de gol gördüler ve "Zapatoçni" dedirttiler.. Gökhan Zan için çok kere "olmuyor" dedik.. Olmamaya da devam ediyor.. Zapatoçni gibi bir kaliteli ayağın kenarda oturtularak saatli bomba Gökhan'ın oynamasına saç baş yolan birçok kişi olduğunu, maçı izlediğim kıraathanedekilerin yorumlarından(!) daha iyi anlıyorum. Sol kanattan yapılan bindirmeler için de sorunun kaynağı aslında belli: İbrahim Üzülmez.. Hakkında daha önce birçok şey yazıp çizdik, tekrar değinmek gereksiz vakit kaybı olur. (Beşiktaş gibi bir büyük takımın o bölgeye alternatif bulamaması; bununla birlikte Aydın Karabulut, Mehmet Sedef gibi isimleri de dışlaması utanılması gereken bir durum aslında.)
Oyun olarak ise, saha içinde hâla bir futbol karmaşası hâkim. Ben bunu yazmaktan bıktım ama takım böyle oynamaktan bıkmadı; nitekim en ufak bir düzelme bile yok. (Sistemsizlik nedeniyle herkesin her yerde oynaması izleyenlerde "hırslı takım" görüntüsü izlenimi de bırakabiliyor, ne büyük bir yanılgı...) İBB gibi iddiası olmayan, taraftarı olmayan, vizyonu olmayan bir takım 3 pas yaparak rahatlıkla Beşiktaş yarı sahasına kadar gelirken Beşiktaş 'ın maç boyunca arka arkaya yaptığı 3 pas bir elin parmaklarını geçmiyordur. Ayrıca, Gökhan Zan becerememesine rağmen geriden oyun kurmaya çabalamaya devam ediyor.
İkinci yarıda Mustafa Denizli'nin yaptığı değişiklikler ise akıllara zarardı; kapanan Büyükşehir'i açabilmek için teknik bir ayağa ihtiyaç varken Delgado kenara alınıyor ve geniş alan sprinteri Holosko giriyor. Takım öne geçip arkaya yaslanınca da ön libero Ernst çıkarılıyor ve kontraatak yapması için iyi bir bozucu veya sprinter gereken takıma, bunun aksine, yürüyerek oynayan düşük tempolu Yusuf Şimşek dahil oluyor... Sizce de bu işte bir terslik yok mu?
Bir de anekdot takıldı gözüme.. Sanırım ikinci goldü... Oyuncular golden sonra yedek kulübesine koştular sevinçle.. Herkes sevinirken Antrenör Tayfur Havutçu İbrahim Üzülmez 'e sol kanat ile ilgili bazı şeyler söyledi.. İbrahim'in tepkisi ise "bana ne ya" şeklinde elini sallamak oldu.. Antrenör-futbolcu ilişkisine dair sıcak ve samimi bir örnek izledik.
Mustafa Denizli söylemeden ben dile getireyim: "26. haftaya kadar köprünün altından daha çok sular akacak", doğru...ama bizim asıl merak ettiğimiz şu; Beşiktaş saha içi sorunlarından ne zaman kurtulacak? Geçtiğimiz 10 haftaya bakınca bu iş biraz "zor" görünüyor.
Kaptanın seyir defterine ek: Taraftar maç boyu susmayarak, büyük bir fedakarlıkla görevini yine yerine getirdi. Ah bir de o küfürler olmasaydı...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)